Murat Can Canbay, American Hospital The Bodrum Cup kültürünün bugünlere gelmesinde çok büyük emeği olanlardan biri. Tam 30 yıldır sunuculuğunu yaptığı organizasyonun Canbay için çok b’aşk’a anlamları da var. Deneyimli gazeteci, ilk görüşte The Bodrum Cup’a aşık olup, Teh Bodrum Cup’ta aşkı bulanlardan aynı zamanda…
Akdeniz’in en büyük deniz festivalini hem yaşayan hem de sesiyle yaşatan Murat Can Canbay, eşi Füsun Bay Canbay ile burada tanışmış ve evlenmiş. TRT İzmir Televizyonu’nda “Gün Başlıyor” adlı sabah programını sunan Canbay’ın yolu üçüncü yarışta yani 1992 yılında American Hospital The Bodrum Cup ile kesişmiş ve bir daha hiç ayrılmamış.
BODRUM’DAN UZAKLAŞMAMALI
American Hospital The Bodrum Cup’ı; dostluk, özgürlük ve sonsuz mavi olarak tanımlayan Murat Can Canbay, yarışla ilgili düşüncelerini şöyle anlatıyor: “Bodrum’a dokunmayan bir Bodrum Cup düşünemiyorum. Her yıl farklı rotalar, farklı hedefler eklenebilir. Malta’ya, Sicilya’ya da gidebilir. Bodrum tekneleri okyanusları da aşabilir. Fakat Bodrum’dan uzaklaştıkça bir şeyleri kaybedebiliriz diye düşünüyorum. Bu festivalin; Bodrum’dan, yerel değerlerinden, ahşap teknelerden ve Bodrumlu denizcilerden hiçbir zaman vazgeçmemesi gerektiğini düşünüyorum.
MURAT CAN CANBAY:
“BODRUM CUP VAR” DEDİLER GELDİM!
Murat Can Canbay, The Bodrum Cup kültürünün bugünlere gelmesinde çok büyük emeği olanlardan biri. Tam 30 yıldır sunuculuğunu yaptığı organizasyonun Canbay için çok b’aşk’a anlamları da var. Deneyimli gazeteci, ilk görüşte Bodrum Cup’a aşık olup, Bodrum Cup’ta aşkı bulanlardan aynı zamanda… Eşi Füsun Bay Canbay ile tanışma ve evlenme hikayesi, gözlerinizden kalpler çıkaracak! Akdeniz’in en büyük deniz festivalini hem yaşayan hem de sesiyle bizlere yaşatan Murat Can Canbay ile geçmişe keyifli bir yolculuk yaptık ve The Bodrum Cup anılarını bizimle paylaşmasını istedik. Yedi denizler fatihi Sadun Boro’yu anmadan da geçmedik. Keyifle okuyun…
*Bodrum Cup ile tanışmanızı hatırlıyor musunuz?
Sene 1992… Murat Can Canbay, TRT İzmir Televizyonu’nda “Gün Başlıyor” adlı sabah programını sunuyordum. Bodrum’da çekim var dediler, ekip olarak çıktık yola. Bodrum Cup’ın 3’üncü senesi… Macera o yıl başladı. Benim için çok güzel bir deneyim değildi.
*Neden?
Cumartesi günü yarışın ilk günüydü. Bodrum-Knidos etabı… Benim pazartesi günü canlı yayın sunmak için İzmir’de olmam gerekiyordu. Knidos’ta finish olduktan sonra tekneler motor seyri ile Datça Limanı’na girecekti. Aniden bir fırtına başladı. İçimiz dışımıza çıktı hepimizin! Çok kötü bir havada girdik Datça Limanı’na. Bizim teknede dönemin Muğla İl Turizm Müdürü Ufuk Soğancıoğlu da var. Makam arabası Datça Limanı’ndaymış. ‘Sizi İzmir’e götürsün’ dedi. ‘Tamam’ dedim. Deniz beni o kadar etkiledi ki anlatamam. O güne kadar Bodrum’a pek çok kez geldim elbette. Mavi Yolculuk da yaptım. Ama açık denizde üstelik çok kötü bir havada yelkenle deneyimim olmamıştı hiç. İnanılmaz etkilendim. Bantları aldım, karaya indim. Şoför cevval bir çocuk. Önceden bilgilendirilmiş tabii. ‘Murat Ağabey TRT’ye yetişecekmişiz, merak etme bende!’ dedi bastı gaza! Eski Datça-Marmaris yolu! Virajlı yolda öyle bir hız yapıyoruz ki anlatmam mümkün değil. En sonunda ‘Sağda dur!’ dedim telaşla. Midede ne varsa çıkardım. Öleceğim artık! Ertesi gün kendime zor geldim. Bir yıl sonra yöneticiler “Bodrum Cup var” dediklerinde çok tereddüt ettim. Bu sene 30’uncu yılım!
*Bodrum Cup organizasyonunun en kadim isimlerinden birisiniz o halde!
Evet. Erman Aras ve ben. En eski iki kişiyiz (Gülüyor)
*Bu 30 yılın tamamı ‘görev gereği’ değildi galiba… Yanılıyor muyuz?
Önceleri görevle geldim. Tanışıklığım TRT sayesinde oldu. Fakat ikinci ve üçüncü gelişimde aşık oldum. Lezzetini alınca ailemle birlikte katılmaya başladım. Kızım Ezgi en minik Bodrum Cup müdavimidir! 5 yaşındayken Sadun Boro’nun Okluk Koyu’ndaki heykeline çelenk bırakmışlığı var! Bir dönem geldi TRT Bodrum Cup’a ekip göndermeme kararı aldı. Hangi tarihti hatırlamıyorum. 25 yıl önce olabilir. Yıllık iznimi alıp geldim yarışlara! Erman Aras benim izin alıp geldiğimi görünce ‘Seni komiteye dahil edelim’ dedi. O tarihten beri Bodrum Cup Organizasyon Komitesindeyim.
*Aşk ikinci gelişte mi doğdu, üçüncü gelişte mi?
(Gülerek) İkinci gelişte Bodrum Cup’a aşık oldum. 2000 yılında Bodrum’a başka bir vesile ile geldiğimde ise Füsun Bay ile tanıştım. Ekim ayında The Bodrum Cup’a geleceğimi söyleyip, kendisini de davet ettim. Yarışlar bitti, ödül törenimiz Oasis’teydi. Bir arkadaşıyla geldi Füsun. O’nun Bodrum Cup hikayesi de orada başladı.
*Cup’ın ilk kadın yelken takımını kuran Füsun Hanım’la ayrıca konuşacağız elbette. Ama ‘aşk’a dönelim şimdi biz. Eeee, sonra?
Füsun’un Bodrum Cup’ın o yılki ödül törenini izlemesi ve hayran kalması, bizim ilişkimizin de başlamasına vesile oldu diyebilirim. Biz Mehmet Güner Oğuz’un ‘Oğuz Bey’ teknesiyle çıkardık hep. 2005 yılındaki yarışlarda, yeni yaptırdığı Blue Diamond ile açıldık. O sene evlenmeye karar verdik Füsun’la. Nikahımız Aralık ayında Blue Diamond’da oldu. Bodrum Cup vesilesiyle tanıştık, katıldığımız teknede de evlenmeye karar verdik. Tam bir Bodrum Cup düğünüydü. Organizasyonu Erman Aras yapmıştı. Tekne begonvillerle süslenmişti.
*30 yıldan bu yana sunuculuğunu yaptığınız The Bodrum Cup’ın olmazsa olmazları nedir size göre?
Bodrum’a dokunmayan bir Bodrum Cup düşünemiyorum. Her yıl farklı rotalar, farklı hedefler eklenebilir. Malta’ya, Sicilya’ya da gidebilir. Bodrum tekneleri okyanusları da aşabilir. Fakat Bodrum’dan uzaklaştıkça bir şeyleri kaybedebiliriz diye düşünüyorum. Bu festivalin; Bodrum’dan, yerel değerlerinden, ahşap teknelerden ve Bodrumlu denizcilerden hiçbir zaman vazgeçmemesi gerektiğini düşünüyorum.
*Uluslararası bir rota keyifli olmaz mıydı?
Tadında, ölçüsünde ve dozunda olsun tabii. Fakat Bodrum’a hep dokunsun. Bodrum’da hep olsun. Bu bir Bodrum markası. İnsanlar, bu yarışa Bodrum koylarında yelken yapmak için katılıyor. Gökova’yı görmek için. Hem yolcu, hem yarışçı olarak katılabildikleri için, doğa ile ahşap yelkenlilerin muhteşem buluşmasına tanıklık etmek için geliyorlar… Bu deniz üstü festivalin Bodrum’a kattığı değer inanılmaz büyük.
*Unutamadığınız bir Bodrum Cup anısı var mı?
Yılını hatırlamıyorum. Sanırım 90’lı yıllardı. Sadun Boro hayatta. Biz tüm filo olarak Okluk Koyu’na gittik. O akşam Sadun Boro ile yemekte buluşacağız, sohbet edeceğiz, ertesi gün sabah da yarış startı verilecek. Sadun Boro Kısmet teknesiyle Gökova’nın ortasına kadar seyir yapacak. Orada bekleyecek ve telsizden startı vererek, tüm yelkencilere iyi dileklerini sunacak. Biz de TRT ekibi olarak o anları ölümsüzleştireceğiz. İzni olursa da Sadun Baba ile kısa bir röportaj yapacağız.
Gece biraz fazla eğlendik sanırım. Hepimiz geç saatte teknelerimize döndük, yattık. Ertesi sabah benim kabinin kapısı vuruluyor. ‘Murat kalk, kalk! Start verilecek!’ diyen telaşlı bir ses! Sadun Boro gitmiş! Açıkta bekliyormuş kameramanla beni! Derhal kalktım apar topar üzerime bir şeyler giydim. Çekim yapacağımız için tıraş olmam da gerekiyor fakat zaman yok! Bir tane jilet kapıp çıktım kamaradan. Kameraman da palas pandıras hazırlandı bota atladık Kısmet’e çıktık. Startın verilmesine yirmi dakika filan vardı. Sadun Boro bizi görmekten pek hoşnut değil tabii teknesinde, ‘Ne yapacaksınız?’ diye sordu yarım ağızla. ‘Baba, sen anons yapacaksın biz de seni çekeceğiz’ dedik. ‘İyi’ dedi, ‘Geçin şöyle!’
Daha vakit var ya, ben tıraşımı halledebilirim diye düşünüyorum. “Bir şey sorabilir miyim?” dedim. “Sor” dedi.
“Lavabo var mı?”
“Var. Ne yapacaksın?”
“Tıraş olacağım” dedim.
“Orada tıraş olamazsın. O mutfak lavabosu. Başka da lavabo yok bu teknede” dedi.
Elimde jiletle kaldım. Çözüm arıyorum.
“Peki su var mı?” diye sordum.
“Evladım 360 derece etrafın su!” dedi haklı olarak.
Doğru. Denize şöyle bir baktım. Fakat eksik bitmiyor bende! “Peki sabun var mı?”
“Git lavabonun orada bir tane var, onu al” dedi.
Gittim. Lavabonun kenarında taş gibi bir kalıp zeytinyağlı sabun var. Aldım… Bir elimde sabun bir elimde jilet çıktım güverteye… Sormaya devam ediyorum tabii. “Ayna var mı?”
“Evladım, en güzel ayna sudur” dedi Sadun Boro… Nasıl bir aydınlanma bende! Nasıl güzel bir eğitim. “Peki” dedim. Küpeşte alçak. Eğildim denize, yüzümü şap şap ıslattım… Sabunu sürüyorum köpürmüyor tabii… Su tuzlu, sabun da zeytinyağlı! Her şeye rağmen kameraman arkadaşa “Sen çek beni” diyorum. Suda yansımamı görerek tıraşımı oldum. Anons geldi, hazırlandık. Sadun Baba telsizi eline aldı. O sırada dünya turu ile ilgili bir soru soralım dedik… Kısmet’i anlattı biraz. Sonra dedi ki “Bütün dünya denizlerini gezdim, cenneti aradım. Ta ki Gökova’yı bulana kadar!” Telsizi ağzına yaklaştırdı “Gökova’ya hoş geldiniz. Bütün yarışçılara bol şans diliyorum. Rüzgarınız kolayına pruvanız neta olsun. Vira bismillah” deyip startı verdi.
Keşke burada bitseydi anı… Fakat bitmedi! Botumuza bindik, tekneden ayrıldık. Kameramanın yüzü asık, tıpkı Sadun Baba gibi!.. “Ne oldu?” diyorum, “Yok bir şey!” diyor. Fakat bir aksilik var, belli… Tekneye vardık, anlatmaya başladı: “Sabah aceleyle kapıyı çaldınız ya, ben de aceleyle hazırlandım hani! Boş aküyü takmışım kameraya!”
Nasıl yani?! Hiçbir şey yok! Sadun Boro’nun start verişi, söyledikleri, benim deniz tıraşım! Hiçbir şey yok! Yayıncılık hayatımda en üzüldüğüm, en utanç duyduğum, ‘tüh be’ dediğim olayların başında gelir bu.
*Sadun Boro’nun haberi oldu mu bu olaydan?
Rastladım bir iki ay sonra kendisine.”Benim sana bir özür borcum var” dedim. “Ne oldu yahu?” dedi. Anlattım, “S..r et!” dedi güldü geçti. Mekanı cennet olsun.
*Tadı damağımızda kaldı… Sadun Boro’yu ne çok özlemişiz! Bir anı daha alsak…
Sadun Boro’nun Bodrum’da bir evi var biliyorsunuz. Şimdilerde Müdavim Restaurant oldu. Sadun Baba, genelde Kısmet’te yaşardı. Adresi tekneydi yani… Bir gün kendisine gelen bir zarfı gösterdi bana. Kültür Bakanlığı’ndan gelen bir davet zarfı… Üzerinde şöyle yazıyor: Muğla ili Marmaris ilçesi Okluk Koyu, sağdan sekizinci çam ağacına bağlı Kısmet teknesinde mukim Sadun Boro.
O çam ağacının gölgesinde kızı Deniz’le olağanüstü bir röportaj yapmıştım radyo için… Orada konuşmuştuk bunu. Ne günlerdi…
*Sizin için Bodrum Cup ne anlam ifade ediyor?
Bodrum Cup sadece bir yelken yarışı değil. Evet bir hafta kıyasıya bir mücadeleye tanıklık ediyorsunuz. Start anları olağanüstü heyecanlı bir atmosfer, adrenalin, müthiş bir deneyim yaşıyorsunuz. Ödül töreninde o heyecan yerini coşkuya bırakıyor. Fakat Bodrum Cup bitmiyor! Bir yıl boyunca, bir sonraki yarışa kadar denizciler tarafından konuşulmaya devam ediyor. Bodrum’da bir yıl boyunca muhabbeti devam eden tek şeydir Bodrum Cup! Askerlik anıları gibi… Bu müthiş bir şey.
*Üç kelimeyle Bodrum Cup desek…
Dostluk… Özgürlük ve sonsuz mavi.
Murat Can Canbay, yıllar önce Bodrum’da bir tekne yapımcısı ile röportaj yaparken yaşadıklarını anlatıyor bize. Ustanın adı Yılmaz Dinç… İçmeler’deki tersanede konuşuyorlar. O sırada Yılmaz Usta kafasını kaldırıp denize bakıyor ve gözlerine bir hüzün yerleşiyor. Murat Can Canbay “Ne oldu?” diye sorunca “Kızım geçiyor!” diyor Usta. Meğer her yapılan tekne, onu yapan ustanın ‘kızı’ olurmuş. O kızı emanet ettiği kaptan iyiyse ne mutlu ustaya! Kötü yere gittiğinde ise çok üzülür, kahrolurmuş. “Kaç mil uzakta olursa olsun, direğinden, yelkeninden, dalgasından tanırım kızımı” demiş Yılmaz Usta. “Kızım geçiyor işte!”
MURAT CAN CANBAY KİMDİR?
1985 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi Müzik Eğitimi Bölümü Viyola Ana Sanat Dalı’ndan mezun oldu. 1987’de TRT’nin açtığı sınavı üstün başarıyla kazanıp Ankara Radyosu’nda “Spiker” olarak göreve başladı. Sayısız Radyo ve TV programında spiker ve sunucu olarak yer aldı. 30 yılı aşkın sürdürdüğü TRT Spikerliği görevinden 2018 yılında emekli oldu. TRT’deki görevi yanı sıra daha önce Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde yarı zamanlı olarak başladığı “İletişimde Dil ve Diksiyon” derslerini 2007 yılından bu yana İzmir Ekonomi Üniversitesi’nde sürdürmektedir. Sürekli Sarı Basın Kartı sahibidir.