Bulduğu her fırsatta gezen, yazan, yeni projeler üreten ve kendi deyimiyle ‘içindeki çocuğu mutlu eden’ enerjik bir kadın Füsun Bay Canbay… Mesleği iç mimarlık, fakat biz onu Türkiye’nin ilk kadın yelken takımı ‘Yüksek Ökçeler’iyle tanıyoruz. İzleyici olarak ilk kez katıldığı ödül töreninde kupayı kaldıranların tamamının erkek olduğunu görünce, kendi kendime “Kadınlar neden burada yok?” diye sormuş ve bu işi kendine dert edinmiş. “Neden olmasın” diye düşünürken STS Bodrum Okul Gemisi’nin suya iniş töreninde hemen Erman Aras’ın yanına gitmiş ve iki arkadaşı ile birlikte eğitim almak istediğini söylemiş. “16 kişi olun istediğiniz zaman gelin” yanıtını alınca başlamışlar araştırmaya. 16 kişiyi tamamlayınca da Yücel Köyağasıoğlu’ndan teorik ve pratik ders almak için Okul Gemisi ile denize açılmışlar. Daha sonra 2 grup daha aynı eğitime katılarak denizde yelken açma fırsatını yakalamış. Yücel hocalarının da büyük desteği ile 2002 yılında ilk kez yarıştıklarını belirten Canbay, “Bir kupa kazanamadık ama çok keyif aldık. 10’uncu yılımızda bir kez daha seyir yaptık. Okul Gemisi ile ilişkimiz hiç kopmamıştı zaten. 2014 yılında ise yeniden bir araya geldik. Antrenmanlara başladık. Birkaç prova seyri yaptık. Kaslarımızı güçlendirdik ve yarışa girdik. Muhteşem bir seneydi bizim için. Kalymnos-Leros etabını yaptığımız sene… Biz o Bodrum Cup’ta şampiyon olduk” dedi.

YÜKSEK ÖKÇELER, AŞK VE BODRUM CUP

Bir hikayede ‘aşk’ yoksa tat vermez! Füsun ve Murat Can Canbay’ın hikayesi o yüzden pek lezzetli geldi bize. Bodrum Cup’ta doğan çok tatlı bir aşk, on yıl arayla yelken açan “Yüksek Ökçeler”in şampiyonluğa uzanan yolculuğu, kadın gücü, rekabet, mücadele ve mutlu son… İşte biz buna “Bir Bodrum Cup Masalı” deriz

Bulduğu her fırsatta gezen, yazan, yeni projeler üreten ve kendi deyimiyle ‘içindeki çocuğu mutlu eden’ enerjik bir kadın Füsun Bay Canbay… Mesleği iç mimarlık, fakat biz onu Türkiye’nin ilk kadın yelken takımı ‘Yüksek Ökçeler’iyle tanıyoruz. Bu klasik bir ‘kadınlar yelkeni keşfetti’ haberi değil. Renkli ruhu ve maceracı karakteriyle Bodrum Cup’ın ilk kadın yelken takımını kuran Füsun Bay Canbay ile mavi mavi bir yolculuğun hikayesi…

*Deniz ve yelken tutkusu hayatınıza ne zaman girdi?

Denizi çok sevdiğim halde, uzun yıllar sadece yüzüp güneşlenmekten öteye gitmemiştim. Bodrum Cup hayatıma girdikten sonra bu tamamen değişti. Bodrum Cup’la tanışmam ise eşim Murat Can Canbay sayesinde oldu.  İlk kez bir ödül töreninde tanıştık biz. Ben izleyici olarak orada bulunuyordum. Kupayı kaldıranların tamamı erkekti. “Bu nasıl bir şey?” dedim kendi kendime. “Kadınlar neden burada yok?” Konukların arasında ya da eşlerinin yanında olan birkaç kadın vardı ama kesinlikle sayıları çok azdı. Aklımda çılgın düşünceler belirdi. “Neden olmasın!” diyordum sürekli…

*Neydi o düşünce?

Ben de yarışabilirdim. Tabii bu arada ne yelken eğitimim var, ne çocukluğumdan gelen bir deneyim ya da bilgi!.. Fakat o dönemlerde Bodrum’da bir okul gemisi söylentisi dolaşıyordu. İmece usulüyle yapılan bir tekneden söz edildiğini duydum. Türkiye’nin ilk okul gemisi olacakmış! Heyecanla onun denize indirilmesini beklemeye başladım. Sevgili Erman Aras da elebaşı tabii! Daha sonra bu okul gemisinin suya iniş tarihi belirlendi. Eşim Murat Can Canbay o töreni sunacaktı. Ben de oradaydım. Muhteşem bir görseldi! Karşımda duran 36 metrelik teknenin suya inişine şahit oldum. İnanılmaz güzeldi! Kendi kendime dedim ki; “Ben bunda eğitim almak istiyorum!” Madem okul gemisiydi, neden olmasındı? Zaten birkaç hafta sonra eğitimlerin başladığı duyuruldu. Derhal Erman Aras’a gittim. “İki arkadaşım var. Biz yelken eğitimi almak istiyoruz” dedim. “Olur” dedi. Sevindik tabii. “Ne zaman?” diye sorunca “16 kişi olun istediğiniz zaman!” yanıtını aldık. Nereden bulacağız biz 16 kişiyi. Hepi topu üç kişiyiz! Üç kişi için koskoca yelkenli denize açılır mı? Açılmaz tabii.

*Ne yaptınız peki? 13 kişi az da değil!..

O kadar istiyordum ki bunu yapmayı, tanıdığım ne kadar insan varsa hepsini aradım. Meğer herkes benden hevesliymiş! Mimar, doktor, diş hekimi, çiçekçi… Kimi aradıysam ‘tamam’ dedi. 17 kişi oduk. Yedekte birini tutalım diye… İyi de yapmışız. Bir arkadaşımız gelmedi. Biz tam 16 kişi eğitime çıkmak için hazırlanmaya başladık. Kolay değil, 5 gün 5 gece denizde kalacağız! Çocuklarımız var, hepimizin işi gücü var, meslek sahibiyiz sonuçta… Ve de aylardan aralık! Hava inanılmaz soğuk…  Derken hepimiz işimizi gücümüzü ayarladık, çoluğumuzu çocuğumuzu teslim ettik, sırt çantalarımızı hazırladık ve yola çıkmak üzere tekneye bindik.

*Bu ekibin bir adı var mıydı?

“Yüksek Ökçeler” olduk o gün… Ve yüksek ökçelerimizi pasarellanın ucunda bırakıp beş günlük seyre çıktık. Muhteşem bir deneyimdi. Hepimizin ufkunu açan bir seyirdi. Sevgili hocamız, okul gemisinin tasarımcısı Yücel Köyağasıoğlu, hem meslektaşım hem de yelken eğitmenimizdi. Bize bambaşka bir dünya tanıttı.

*Kolay bir eğitim olduğunu söyleyebilir misiniz?

Kesinlikle değildi! O güne kadar duymadığımız terimlerle karşılaştık. İnanın o ilk günü hiçbirimiz unutamayız. Anlamını bilmediğimiz kelimeler havada uçuşuyordu! Sancak, ıskota, tramola, trim… Bunlar ne demekti? Merakla ve telaşla notlarımızı alıyorduk. Yücel Hoca, çok disiplinli bir eğitmendi. Teorik dersler aşağıda yapılıyordu. Daha sonra güverteye çıkıp pratiklerini yaptırdı bize. İnanılmaz anılar biriktirdik. “Yüksek Ökçeler” böyle doğdu. Bu arada Yelken Dünyası’nın sahibi sevgili Mesut Baran’dan söz etmeden geçemeyeceğim. Yelken konusunu ona açınca beni yüreklendirdi, teşvik etti. “Mutlaka yap” dedi. Onun da Yüksek Ökçeler’in kurulmasında çok büyük etkisi vardır. Daha sonra Yelken Dünyası’na da yazmaya başlamıştım. Işıklarda uyusun…

*O gün tekneye binen 16 kadın, hala ekipte mi?

Sadece 16 kadın değiliz biz. Seyirden döndük, beni bekleyen 16 kişi daha vardı karada! Eğitim almak istiyorlardı. “Tamam” dedik. O ikinci gruptan sonra bir 16 kişilik grup daha çıktı seyre. Yani 48 kadın eğitim aldı. Bu bir proje değildi ama… Bu sadece benim hayalimdi. Ben yelken yapmak istiyordum. Kendiliğinden böyle bir sinerji ve ekip oluştu.

*Yarışmaya ne zaman, nasıl karar verdiniz?

Tabii biz eğitim aldık, bir şeyler öğrendik ya… Uygulamak için sabırsızlanıyoruz. Bodrum Cup zamanı da yaklaşıyor… Yücel Hocam’a sorduk “Neden olmasın?” dedi. Bize inanılmaz destek verdi. 2002 yılında ilk yarışa girdik. Çok yeni ve tecrübesiz bir ekip olduğumuz için yardımcılarımız da vardı. STS Bodrum ile çıktık. O sene bir kupamız, ödülümüz olmadı fakat çok keyifli bir yarıştı.

*Bir daha yarışmadınız mı?

10’uncu yılımızda bir kez daha seyir yaptık. Okul gemisi ile ilişkimiz hiç kopmamıştı zaten. 2014 yılında ise yeniden bir araya geldik. “Kızlar yarışalım mı?” diye sordum. Düşünsenize eğitimin üzerinden 13 yıl geçmiş! Hiçbirimiz o yaşta değiliz artık. Buna rağmen “Tamam, yapalım” dedi herkes. Tereddüt dahi etmediler. Antrenmanlara başladık. Birkaç prova seyri yaptık. Kaslarımızı güçlendirdik ve yarışa girdik. Muhteşem bir seneydi bizim için. Kalymnos-Leros etabını yaptığımız sene… Biz o Bodrum Cup’ta şampiyon olduk.

*Sanki bir ödül daha almıştınız. Öyle hatırlıyorum…

Bir de kıyafet yarışmasında ödül aldık. Ekip ruhuyla gittik kendimize yeni kıyafetler aldık. O yıllarda kıyafet yarışmaları vardı! Bodrum Cup’ın o seneki teması ‘barış’tı. Hatta start almadan hemen önce okul gemisinden güvercinler uçurmuştuk. Kıyafetlerimizi de bu temaya uygun seçmek istedik. Çiçek Çocuk olduk hepimiz! O yıl jübile yaptık. Son yarışımızdı.

*Yüksek Ökçeler ekibi dağıldı mı yani?

Hayır. Ekibimiz tabii ki baki… Fakat 20 sene önceki performansımız yok artık. Yarış ya da rekabet olmadan belki sosyal bir sorumluluk ya da farkındalık için yeniden bir araya gelebiliriz. Kim bilir?

*“Aşk Bodrum’da yaşanıyor” derlerdi de inanmazdık J Bodrum Cup’ta aşkı bulup evlenenlerdensiniz siz de… Nasıl oldu, nasıl tanıştınız?

Murat anlattı mı? (gülüşmeler) 2000 yılında tanıştık biz. Bodrum Cup’tan önce, eylül ayıydı. Ama “Merhaba-merhaba” o kadar… Fakat beyefendi unutmamış beni, Bodrum Cup’a davet etti. Benim o sırada İstanbul’da işlerim yoğun. “Mümkün değil” dedim ama son gün gelebileceğimi söyledim. Ödül törenine… Ödül töreninde ben ona aşık oldum J Hani o “Yüksek Ökçeler” fikrinin oluştuğu gün…

*Aynı gün hem Murat Can Canbay’a hem de Bodrum Cup’a aşık oldunuz yani…

Evet! O gün hayatımın çok önemli bir dönüm noktasıydı. Daha sonra her yıl Bodrum Cup’ta bir aradaydık. Düğünümüz yarışlar sırasında olmadı ama bir teknede evlendik sonuçta. Sevgili Oğuz Ağabey’in teknesinde… Biz Cup’a da o tekneyle çıkardık genellikle. Blue Diamond…

*Bize The Bodrum Cup’ı tanımlar mısınız? Sizce ne ifade ediyor bu organizasyon?

The Bodrum Cup benim için Bodrum demek. Bodrum’un en güzel zamanı demek… Rüzgar, özgürlük ve mavi aklıma geliyor Bodrum Cup denildiğinde. Çünkü bambaşka bir enerjisi var. Ben buna çok inanıyorum. O enerjiyle birlikte Bodrum başka bir yere gidiyor, renkleniyor. Denizin üstündeki teknelerin kuğu gibi süzülmeleri, rengarenk balonlarını açmaları, inanılmaz bir görüntü. Dışarıdan gözlemlemek çok güzel fakat içinde olmak çok başka bir şey. Bu bir yarış değil. Bir festival.

The Bodrum Cup’ta şu da olsun artık dediğiniz bir şey var mı? Örneğin uluslararası sulara uzanmak gibi…

Keşke…  Hem Bodrum’un, hem teknelerimizin hem de Türkiye’nin tanıtımı anlamında olağanüstü bir şey olur. Teknelerimiz buna hazır olduğu vakit yapılmalı.

Bu güzel sohbet için teşekkür ederiz.