Çökertmeli Halil Efe İstanköy’ü denizden kendisine yol yapmıştı. Ama işte bu kadim toprakların ne Halil’i, ne efesi ne de deniz serüvencisi tükenir. Ayrıca hiçbir efelik unvanı da kendinden menkul alınmaz. Takdir edilir. Hayat efeliği, yani adam gibi adamlığı yüreğe asar. Bodrum Limanı’nın, denizlerinin, koylarının günümüz Halil Efesi de: Halil Yenilmez. Tevellüt 1950. Göbeği denize bağlı doğanlardan. Cumhuriyet İlkokulu sıralarında okurken de, gözünü ve gönlünü 50 metre ilerisindeki liman içerisinde birikintili mavi sulardan alamıyordu. Okulu yanıp da, Turgutreis İlkokulu’na zorunlu eğitim göçüyle kendisini biraz gurbette hissetti. Çünkü öncesinde denize bitişik fiziki komşuluğu sonlanmıştı. Bir miktar uzaklaşma olmuş, aralarına mesafe ve binalar girmişti. Ama efe olacak adam çocukluğundan belli eder ya kendisini… Halil Efe de ilk adımı 8 yaşında attı denizdeki efelik sürecine. 8 yaşında Tüfekçi Mahmut’un yanında çıraklığa başladı. Ustası Mahmut Kurutaş’ın denizde hayat ve ses veremeyeceği motor yok gibiydi. Efe, ustasını yad ederken, “Deniz kadar huzurlu ve deryalıklar denli sonsuz aydınlıklar içerisinde uyusun” der.

TÜFEKÇİ MAHMUT USTA, YAŞAM USTASIYDI

Tüfekçi Mahmut Ustasını anlatırken, dalıp dalıp tarihi 1962’ye gitmekten alıkoyamaz kendisini Halil abi. Ustası o yıllarda denizin dibindeki iki fosile takır takır içleyen, kalp ritmi fersah fersah mavi derinlikler içerisinden hissedilen bir mucizeyi gerçekleştirmişti.

Turgutreis’in 1,5 mil batısında bulunan Çatal Ada’da çift motorlu bir İngiliz hücum botu batar. Denizde fıtratına emanet bu iki motoru çıkarır Efe’nin anlatmalara yetemediği Tüfekçi Mahmut Ustası. Bu hayat bulan motorlardan birisi Mustafa isimli bir trataya can olur. Mustafa, o motorla dalgaları karşılayarak ekmek kovalar. İkinci motora ise ustanın kendisi gönül koyar. Çok sevdiği arkadaşı, sırdaşı ile sekiz silindir, dokuz yüz devir Gardner marka İngiliz motoruna uygun tekne yaparlar. Tekneye de yapılışındaki ruha uygun bir isim koyarlar. “Ortak” artık denizlerde kendisine uygun bir rota bulmuştur. Gardner motorunun da, “L. Gardner and Sons” ismiyle 1895-1990 yılları arasında uzunca bir dizel serüveni vardır. Sonraları başka bir motor devi (Perkins) Gardner’i satın alıyor. Ancak 1960’lı yıllarda Gardner firması kendi imalatı olan dizellerle ilgili efsanevi hikayeyi duyuyor. Doğruluğunu büyük bir şaşkınlıkla teyid ettirdikten sonra Efe’nin ustası ile bağlantıya geçiyor. Kıt kanaat olanaklarla gerçekleştirdiği mucizenin çorbasındaki tuz oluyor. İngiltere’den, Bodrum’a ihtiyaç olunan parçaları gönderiyor ulvi bir jest olarak. Efe, Tüfekçi Mahmut Ustasından söz ederken; “Halen batıkta olup da, onun ses veremeyeceği bir deniz motoru icat edilmedi” sözcüklerini tüketir.

YENİLMEME İNADI, BABA ALİ YENİLMEZ İLE BAŞLADI

Efe’nin gönlü denizde, ayakları karaya basan yaşamında en mühim milat 1974’de gerçekleşir. Kadim topraklar üzerinde Naide Hanım ile filizlenen aşkı 1974’de evlilikle taçlanır. Bu evlilikten 3 evlat (Ali, Esma ve Şeyma) sürgün verir.

Efe’nin babası Ali Yenilmez, anne Eda Hanım ile halen ilk günkü mütevazılık ve sadelikte mutlu bir yaşamı sirküle ettirmekteler. Yalnız baba Ali Yenilmez’in, Eda Hanım’ın kendisini tam anlamadığı yolundaki şikayetleri son dönem artmışa benzer. Belki bir ara (halen Gümbet’te tabelası adeta bir arma gibi çakılı duran) Ali Baba Otel’in duvarları dile gelir de Ali Yenilmez’den 3-5 bukle sunabilir meraklılarına. Belli mi olur, Halil Efe’nin halen hayranlığını saklayamadığı Ali babası da, Ali Baba Otel’in emekle ve sevgiyle örülü duvarlarına bu manada yol verebilir. Bodrum’un her apak saçlısına temasınızda mutlaka baba Ali Yenilmez ve kısmen Ali Baba Otel’e bir çarpıyorsunuz. Ali Yenilmez’in halen aynı hızda devam eden Yenilmez serüvenini dinlerken, anlamaya çalışırken o döneme mıhlanıp kalmamak elde de, irade de değil. Halil Efe’deki yenilmeme inadı da; sanki baba Ali Yenilmez’den genetik sirayet gibi. Bodrum hanımefendisi Eda annenin de, Ali babadan aşağı kalır yanı yok gibi. Halen eve hizmetli, hizmetçi, bakıcı neyim sokmaz. Ali babanın ütülü pantolonu da, iç içe geçecek çorabı da, katlanacak mendili de illa ki; bizzat kendi elinden geçecek.

DENİZLER DENLİ DERİN VE UÇSUZ BİR SEVDADIR EFE’NİNKİ…

Halil Efe ufak-tefek balıkçı tekneleriyle sürdürdüğü mavi mecrasında, önemli bir karar alır. Bu karar onu 1975 yılında Karia medeniyetinin vazgeçilmezi, Bozburun’a değin sürükler. Bozburun’dan 8 metre uzunluğunda bir tekne alır. Ama tekneyi Bodrum’a getirme imkan ve ihtimali de yok gibidir. Bir sabah bir uyanır ve bakar ki; o yaşamında önemli bir dönemeç olacağından habersiz derya kuzusu Bodrum Limanı içerisine usulca sokulmuş. Efe de tabii bu “gel gel” çağrısına doğal olarak kayıtsız kalamadı. Sonrası geldi elbet. Biraz daha büyüğü, biraz daha yol alanı, tuvaletli-mutfaklı olanı derken; 1981’de “Elele” ile elele tutuşmak varmış bu uzun ince rotada… Elele 41 yıl önce denize indiğinde, Efe’nin de yüreğine inmiş meğer. O gün, bugündür de asla çıkmamış. Efe bir ara “Artık yeter” dese de deniz sevdalıları buna pek mahal vermemiş. O dönemlerinde en önemli desteği aldığı kişilerden Erman Aras, sonsuz destek olmuş Halil Efe’ye. Bodrum Ahşap Yelkenli Yat Yarışları’nın icatçısı, inatçısı, yaratıcısı, devamcısı yani varı-yoğu Erman Aras’ın; “Deniz bir sevdadır. Hem de en ak, en mavi, en yaşatan, soluk aldıranından sevdanın. Bu sevdadan vaz geçersen hayattan, soluk almaktan vazgeçersin” sözü halen kulaklarında çınlamakta deniz emekçisi Efe’nin.

THE BODRUM CUP, SADECE BİR YARIŞ DEĞİLDİR

The Bodrum Cup, Efe’nin yaşamında önemli bir dönemeç. 1989’da start alan bu bitimsiz dönemece Efe yolculuğun 4. yılında yani 1993’de dahil oluyor. Bu yıl, Efe’nin yarışa katılışının 29. yıl dönümü olacak. Her yarıştan ayrı bir hikaye, farklı bir macera çıkmış Efe’ye. “Denizde kötü anı olmaz” şeklinde bir bakışın ardından, Turgutreis açıklarında teknenin motoru stop eder. Yaklaşan teknenin kaptanı yardım elini esirger. “Ben yol alıyorum. Yol alırken denize ekmek atacağım. Ekmekleri takip et. Bulursun” der. Bunun üzerine hırs yapar ve usta gemici belgesi alır bizimkisi. Elele teknesi bu yılki yarışa, (denize inişinin 41. yıl dönümü olduğu için) 41 yarış numarası ile katıldı. Efe, her yarışta yeni bir şey öğrendiğini ifade ediyor. Efe, yelkene dair oldukça dolu. Yelken deyince sadece gözleri değil, yüreği de dolu dolu oluyor. Ve sözlerin dilinden; “Yanaşacak limanı belli olmayanın yelkenini hiçbir rüzgar doldurmaz. Yelkenli özgürlüktür” sözcüklerini sarf ederken başka dünyalara gider Halil abi. Belli ki; kısa süren, uzun bir yolculuğaydı gidiş-geliş. Derin bir iç çekerek, şöyle devam etti;

“YELKEN BİR YAŞAMDIR.”

“Ve tüm dünyada yelkenciler; ‘Yelken bir yaşamdır’ derler. O nedenle yelkenli işine basit bir spor ya da meşgale gözüyle bakmak hak yemektir. İnsanın bir kez yelkeni indi miydi ya da insan yelkenleri bir kez suya indirdi miydi orada sorun var demektir. En önemlisi insanın, yelkenin umut ve sevgi rüzgarları ile dolmasıdır. Yelkeni; umut ve sevgi dolduruyorsa o tekne orsa da, apaz da, pupa da olsa yol alır. Hem de yolun ve yolculuğun en mavisine, en Bodrum’a benzeyenine rota çizer. Bu yüzden, ‘Mavi yolculuk’ tektir. Bu yüzden, ‘Mavi yolculuk’ kendisine ikinci bir ana yurt seçmemiştir. Bazı şeyler için; ‘anlatılmaz, yaşanır’ denir ya… Mavi yolculuk gibi, The Bodrum Cup da ne kadar anlatılsa mutlaka bir dalga, bir yakamoz, bir tramola eksik kalır. The Bodrum Cup paylaşmaktır. Yarışan, rekabet eden tekneler, yan yana gelirler. Ortaklaşalıklarını, maceralarını üst üste koyarlar. Farklı anılarını paylaşırlar. Mesela benim Elele’min de yarıştığı sınıfın adı Gulet. Gulet yeryüzünün her yerinde, Gulet diye söylenir, telaffuz edilir, ifadelenir. 2. bir ismi yok. Her dilde Gulet. Yani insanlık dilidir Gulet. ‘Bodrum Guleti’ bir dünya markası olduysa bu sadece bir mühendislik başarısı değildir. O guletin içerisinde denizin tuzu, yosun kokusu elbette var. Ama başka ne var? Denizcinin sevdası, emeği, alın teri, yaşamı var. The Bodrum Cup bunun, bu mirasın gelenekten, geleceğe taşınmasının da en önemli rotasını teşkil ediyor. Uluslararası önem biraz da bundan kaynaklanıyor. Yani biz kararla, kararname ile uluslararası olmadık. Denizler zaten tüm insanlığın idi, uluslararası idi. The Bodrum Cup bunu tescilledi. Ortaya, açığa çıkardı yani adını koydu. Bu nedenle The Bodrum Cup, bir manada Bodrum’un dünya deniz değerlerine eşsiz bir katkısı ve armağanıdır. Tabii ki; bizim de dünya döndükçe, denizler var oldukça, sonsuza değin yaşayacağımız ve yaşatacağımız değerimizdir. Yani anlayacağınız The Bodrum Cup, sadece bir yarış değildir” sözcükleri ile ve en mütevazı haliyle dökülüyor dilinden.