American Hospital The Bodrum Cup’ın sadece Ege’nin deniz kültürünü onurlandıran bir organizasyon olmadığını, başladığı günden bu yana denizcilik sektörü için bir ARGE laboratuvarı gibi devam ettiğini söyleyen The Bodrum Cup Kurucu Onursal Başkanı Erman Aras, festivalin 1989’dan bu yana “Mavi Ekonomi”yi güçlendirmek için düzenlendiğini anlattı. Her yıl daha fazla insanı bir araya getiren The Bodrum Cup’ın zaman içinde eğlence, kültür, sanat ve gastronomi ile harmanlandığını belirten Aras, “Bugün Bodrum tersanelerinde dünya çapında yelkenli tekne yapılıyorsa buna The Bodrum Cup’ın katkısı büyüktür” dedi.

Atalarından ‘denizci’ genlerini miras almış bir Bodrumlunun Ankara’da üniversite eğitimini tamamladıktan sonra memleketine dönmesi olağan dışı bir durum değil şüphesiz. Erman Aras, ODTÜ Fizik bölümünden mezun olur olmaz Bodrum’a dönüp, o yıllarda yavaş yavaş gelişen turizm sektörünün bir yerinden tutmaya karar verdiğinde ne ailesi ne de arkadaşları bu kararı yadırgamış. Ailesinin desteğiyle yat işine yatırım yapmayı seçip Era Yatçılık’ı kurması işte bu döneme rastlıyor Erman Aras’ın… Mavi Yolculuk organizasyonuna başladığı o yıllar, bir anlamda The Bodrum Cup fikrinin ortaya çıkmasıyla eş zamanlı…

O yıllarda Türkiye’de hepi topu 4 tane gezi teknesi var! İsmet Kaptan’ın Neptün’ü; en oturaklı, en gösterişli Mavi Yolculuk kayığı… Diğer üçü ise balıkçı teknesinden bozma! Derken 1980’lerin sonlarına doğru, tersaneler harıl harıl özel tekne imalatına başlıyor. O zamana dek ya süngerci ya da balıkçı teknesi yapan Bodrum tersanelerinde kurulan mavi yolculuk tekneleri, birer birer denize indiriliyor. Yaklaşık bin tekne ile Mavi Yolculuk organizasyonları yapılmaya başlıyor Bodrum sularında. Erman Aras da turizme o yıllarda başlıyor ve Bodrum’un ilk yerel acentelerinden biri olan Era Yatçılık’ı kuruyor.

Aras, ilk mavi yolcuların İtalyanlar olduğunu anlatıyor bize. Bölgenin İtalyanca bilen tek insanı babası Ömer Aras olduğu için, sık sık İtalyan bürokrasisi başta olmak üzere bu ülkeden gelen ağır misafirleri ağırlıyorlarmış. Zaten bir süre sonra da Baba Ömer Aras İtalyan Fahri Konsolosu olmuş. İlk zamanlarda gelen herkes mutlu ayrılıyor Bodrum’dan. Ertesi yıl bir kez daha gelmek için sözleşip dönüyorlar ülkelerine. Gel zaman git zaman ‘yelken’ talepleri geliyor konuklardan. “En azından bir- iki saatliğine motorları kapatın da yelken keyfi yapalım” diyorlar kaptanlara. Haklılar elbette… Heyhat binlerce mavi yolculuk teknesi var fakat yelken bilen kaptan sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor! Yeni mürettebatı yelkende eğitmek ise uzun iş! Bundan sonrasını The Bodrum Cup kurucusu ve Onursal Başkanı Erman Aras’tan dinleyelim:

*“Bodrum’a gelen misafirlerin ‘yelken’ talepleriyle Bodrum Cup fikri de doğmaya başladı” diyebilir miyiz?

İlk aklımıza gelen o değildi. Biz eski teknelerin deneyimli kaptanlarının, gençleri nasıl eğiteceğini düşündük önce. Denizi, yelkeni bilenler, bilmeyenlere bir şekilde öğretmeliydi. Deniz meslek liseleri açalım dedik. O gün Bodrum’daki diğer acentelerle oturup bunu konuştuk. Rahmetli Demir Duru var, Sinan Özer var… Hamit Bey… Bu yörenin çocuklarını denizci olarak yetiştirelim dedik. Direkt sektöre dahil olsunlar, meslek edinsinler. Fakat ne yazık ki bunu başaramadık. Sadece o gün değil, 40 yıldır başaramıyoruz! Bodrum’da hiçbir zaman Denizcilik Meslek Lisesi açılmadı. Bir ara Turgutreis’teki Turizm Meslek Lisesi’nin içinde Denizcilik Bölümü açıldı ama kadro yok, müfredat baştan aşağı yanlış! Çocuklar girdiği gibi çıkıyor okuldan. Sektörü daha doğmadan bitiren unsurlardan biri de budur ne yazık ki. Hala denizciliği kendi imkanlarıyla öğrenmeye çalışıyor gençler.

*O yıllarda eğitim sorununu nasıl çözdünüz peki?

Baktım ki bu işi kotaramayacağız. Ağlamak da faydasız. Araştırmaya başladım. O zamanlar internet falan yok tabii. Üç hedef koydum önüme. Birincisi Yelken Kulübü idi. Deniz kenti Muğla’da binlerce tekne var, tersaneler var fakat bir tane yelken kulübü yok! Sene 1989. Bir yelken kulübü açmaya karar verdik fakat bu zaman alacaktı. Gelen mavi yolculuk taleplerini geri çeviriyorduk. O kadar vaktimiz olmadığı için hemen başka bir çözüm düşündüm. Hedef, bilenlerin bilmeyenlere denizciliği ve yelkeni öğreteceği bir ortam yaratmaktı. Dünyadaki yelken yarışlarının bir benzerini Bodrum’da yapabilirdik. Bu sayede, genç denizcileri de yetiştirme imkanımız olurdu. Bodrum Cup fikri işte o gün ortaya çıktı. Ancak bunun için de bir okul gemisine ihtiyaç vardı. Yaptığım araştırmalarda, Osmanlı döneminde dört adet okul gemimiz olduğunu öğrendim. Cumhuriyet tarihinde ise böyle bir gemi yapılmamıştı. Üçüncü hedefim de buydu. Okul gemisi yapabilirdik. Bu üç hedeften en kolayı Bodrum Cup’tı.

*O tarihte; yarışacak kadar yelkenli tekne var mıydı Bodrum’da?

Yarışlara uygun yelkenli tekne sayısı yok denecek kadar azdı. Çoğunluk charter teknesiydi. Aklımıza, kabinleri turistlere satmak geldi. Bu fikri Fransız bir arkadaşıma anlattım. Güllük’te Mehmet Nabi’ye yat yaptırıyordu o sıralar. Ben de Kibele’yi kızağa koymuştum Namık Akarca ile birlikte. Her gün tersaneye gidip geldiğimiz için Fransız ile de dost olduk. O tamamen yelkenli bir gulet yaptırıyordu. Akdeniz’i dolaşacaktı. Bir gün otururken yarış düşüncemi paylaştım. Finansmanı nasıl bulacağımı sordu. “Kabinlere müşteri alabiliriz” deyince bir anda gözleri parladı. “Şaka mı bu?” dedi coşkuyla. “Sen ralli arabasının arka koltuğuna yolcu almaktan bahsediyorsun. Müşteri, yarışın içinde olacak! Dünyada böyle bir şey yok.” dedi. Nasıl yapacağımızı anlattım. “Müşteri parasını verip bir kabin kiralayacak ve halatın ucundan tutacak” dedim! Fransa’dan bana müşteri bulacağını söyleyip gitti.

*Buldu mu?

Ben bu sohbeti unuttum gitti tabii. Bir gün ofisteyim, teleks çalışmaya başladı. Fransa’nın seyahat kanalı TV5 ile anlaşmış, kampanya başlatılmış! Benden fotoğraf, film, dia ne varsa istiyor. Poster bastıracaklar! Kimsede böyle bir malzeme yok. Turizm Bakanlığı’nda bir Zehra ablamız vardı, Zehra Sulupınar… Ona başvurdum. Bakanlık arşivini bana açtı sağ olsun. Ankara’ya gittim. Bir sürü dia hazırlamışlar ama hiçbiri olmaz. Ben, yelken açmış bir Türk yapımı gulet arıyorum. Yok! Dia bankaları vardı o zamanlar. Onlara yazdık. Bir tane bile bulamadık. Elim boş Bodrum’a döndüm. Chef Teknesinin kaptanı Hüseyin Aslantürk’e “Aç yelkenleri” dedim. Ben de birkaç dia çektim. Fransa’ya gönderdik. Motor çalışırken çekmişiz! Neyse photoshop maharetiyle bir şekilde basıldı posterler. Bir uçak dolusu rezervasyon geldi. 250 kişi! Ben o gün kalp krizi geçirecektim! 250 kişiyi koyacak tekne yok ki bizde! Bir şey de diyemedim. Tam o arada Türkiye’deki en büyük terör olaylarından biri yaşandı. Ortalık toz duman. 250 kişinin 200’ü iptal! Üzücüydü ama biz de zaten 50 kişiyi zar zor yerleştirebilecektik eldeki teknelere. İzinler alındı. O arada Yelken Federasyonu ile de bir sorun yaşadık. Böyle bir sınıf yok yelkende! Dolayısıyla federasyon bize hakem vermediği gibi bir de “Yarış yapamazsın” dedi! “Mavi Yolculuk yapmama engel var mı?” diye sordum. Start ve finiş almadığımız sürece sorun olmayacağını söylediler. Tamam, dedik.

*Hakemsiz mi yarıştınız?

İstanbul Yelken’de hakem olan arkadaşlarımı aradım. Durumu anlattım. “Gelin ama görünmeyin” dedim. Görüntüde Galip İsen hocamız olacaktı. Onlar arka planda işlerini yapacaktı. Göründükleri takdirde hakemlik lisansları iptal edilirdi çünkü. O arada Yelken Federasyonu Başkanı arkadaşımız yememiş, içmemiş Turizm Bakanı’na yazı yazmış. “Bunlar kaçak yarış yapıyor” diye. Turizm Bakanlığı da bize yazı göndermiş. O yazı bizim elimize yarıştan sonra geçti.

*Kaç tekne katıldı o ilk Bodrum Cup’a?

18 tekne bulabildik. Hakem tekneleri de dahil! Fransız yolcularımızı yerleştirdik. Rotayı da Bodrum-Ekincik koyduk. Böylece Türkiye’nin en güzel koylarını misafirlerimize göstermiş olacaktık. Hazırlıklar bitti, biz denize açıldık. İlk gün çok ciddi bir kuzey rüzgarı vardı. Sahil Güvenlik bize onay vermedi ama “karar sizin” dedi. Fransa’dan 50 misafir gelmiş! “Bodrum tekneleri yelken yapamaz” düşüncesi var! Genç kaptanlar da deneyimsiz olduğu için aynı görüşte. Biz bu önyargıyı kırmak için bu işi başlattık. Şimdi rüzgarda yelken açmazsak, bu tabuyu yıkmamız mümkün olmayacak. Teslim olamazdık. Yine de aramızdaki en tecrübeli isme danışmaya karar verdik: İsmet Cengiz… “Haydi ne bekliyoruz, startı verip gidelim” demez mi! “Bu kadar güzel rüzgarı bir daha nerede yakalayacağız?” Şerif Kaptan’a sorduk, o da aynı düşüncede: “Oğlum rüzgar işte böyle arkadan gelsin. Sen bunu bilmiyor musun? Hadi yıllardır özledik yelken açmayı, ne bekliyoruz?” Galip İsen, hakemlere “Çalın düdüğü!” diye bağırdı ve biz Bodrum’dan çıkış yaptık.

*O ilk yarıştan hatırladığınız en net anıyı bizimle paylaşır mısınız?

İki buçuk saat sonra küçük-büyük bütün tekneler Knidos’taydı. Bu, o tabunun yıkıldığı parkurdu. Kazasız belasız koya vardık. Planda Fransız yolcularımız için barbekü yapmak vardı ama rüzgar izin vermedi! Tekneler rüzgarın etkisiyle kayıyor, herkes tedirgin. O sırada çocuklardan biri yanımıza geldi. “İsmet Kaptan felaket durumda, bütün kaptanlar başına toplanmış” dedi. Şaşırdık tabii. Hemen İsmet Kaptan’ın teknesine gittik. Baktık iki gözü iki çeşme ağlıyor! “Özür dilerim arkadaşlar!” diyor, “Ben kaptan falan değilmişim!”. İnsanlar şaşkın. “Yapma İsmet!” diyorlar, sakinleştirmeye çalışıyorlar. Birkaç dakika sonra konuşmaya başladı İsmet Kaptan… Mavi Yolculuk’ta müşterileriyle nasıl kaynaştığını, müşterilerin ona güven duyması için üç gün geçmesi gerektiğini, yıllardır da bunun değişmediğini anlattı. “Şimdi inanılmaz bir şey oldu” dedi. “Yola çıktık, yelkenleri açtım, halatın bir ucunda onlar var, bir ucunda ben varım. Kaptırmışız gidiyoruz Knidos’a doğru… Öğleyin ekmeğin arasına peynirle domates koyup verdim. Bir o geliyor yanağımdan öpüyor, bir bu! Ben anlamadım bu işi! İki üç saatte kanka olduk her biriyle! Ben bu yelken işini niye kullanmamışım bugüne kadar. Ben kaptan falan değilmişim arkadaş. Bunu nasıl görememişim!” Hayatında ilk kez bütün yelkenleri açık seyir yaptığını söyledi sonra aynı duygusallıkla…  Harcadığı mazot parasını hesaplıyor o haliyle, servet ödemiş tabii… Bütün kaptanlar aynı düşüncede… O gün bütün tabuların yıkıldığı gündü denizciler için. Küçüğüyle büyüğüyle bütün teknelerin 10-15 dakika arayla, o rüzgarda bu kadar sağlam ve süratli bir şekilde gelmeleri müthiş bir olaydı.

*Bütün tekneler alnının akıyla çıktı o yarıştan desenize…

Çıktı ama biz o ilk yarışta çok şey öğrendik. Örneğin “dümen tutmuyor” dedi bütün kaptanlar. Biz o güne dek hep motora göre ayarlamışız dümenleri. Tüm yelkenler açık olunca ciddi bir teknik hata çıktı ortaya. Yarıştan hemen sonra dümen palalarımızı değiştirdik, büyüttük. Mühendislik de sorgulanmaya başlandı. Katılan teknelerin yüzde 95’i kumaş yelkenliydi. Sürat işin içine girince kumaşın kurtarmadığı ortaya çıktı. Dakrona dönüldü. O zaman da başka bir durum ortaya çıktı. Gezi teknesi olarak kullanıldığı için direklerin orantısız olduğunu o güne dek fark etmemiştik. Direkler de kuralına uygun bir şekilde büyütülecekti. Galvaniz tel kullanılırdı, krom tele dönüldü. Çünkü uygulanan güç, bunu gerektiriyordu. Zaman içerisinde her yıl bu değişiklikler başladı.

*Bir rekabet ortamı doğmuştur haliyle…

Çok tatlı bir rekabet başladı tabii. İddialı ustalara gidip, “Hadi yarışa gir de görelim tekneni” demeniz yeterliydi. Babasından, dedesinden ustalık öğrenip tekne yapanlar bir süre sonra mühendis çalıştırmaya başladı. Ustalar da tersaneler de bu tatlı rekabetle kendilerini geliştirmeye başladı. Doğru yapan, yarışta kazanıyordu çünkü… Yarışı kazanan teknenin tersanesi ve ustası çok prim yapıyordu. Herkes “Daha iyisini nasıl yapabilirim” demeye başladı.

*Bodrum Cup, sadece turizmi ya da denizcilik sektörünü değil ahşap yat imalat sektörünü de dönüştürmüş…

The Bodrum Cup, başladığı ilk günden bu yana bir AR-GE laboratuvarı gibi. Tekne yapım teknolojilerini tümüyle geliştirdi. Bugün Bodrum tersanelerinde dünya çapında yelkenli tekne yapılıyor. Buna Bodrum Cup’ın katkısı çok büyük.

*Organizasyonun turizme katkısını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bodrum Cup, giderek daha fazla insanı bir araya getirmeye başladı. Önce teknelerle başlayan bu yolculuk, zaman içinde eğlenceyle, kültürle, sanatla, gastronomi ile harmanlandı. Deniz üzerinde konser verme fikri ortaya çıktı örneğin! O yıl çok büyük bir çıkış yaptık. 2004… Atilla Türkmen’den söz etmezsem olmaz. Bizim hayatımızda çok önemli bir isimdir kendisi. 1989’daki o ilk yarışlarımızda deyim yerindeyse kapı kapı tekne ararken, ilk kaydı Atilla Türkmen yaptırmıştı. Kendisini o sıralar tanımıyordum. Çok hoş bir guleti vardı, onunla kayıt yaptırdı. Çok değerliydi bizim için. Daha sonra da bizim gönüllümüz olmaya devam etti. Müthiş bir vizyonu vardır. Çok şey öğrendik kendisinden. Zaten Bodrum Cup’ın komodoru olmasını da bu sebeple teklif ettik. Kendisi ilk komodorumuzdur. Deniz üstündeki konserlerin mimarı da odur.

*Bir sene de defile organizasyonu yapmıştınız yanlış hatırlamıyorsam?

O da Atilla Türkmen’in fikriydi. Çökertme’de denizin üzerine profesyonel bir podyum kurduk. Çok ilginçti. Türkiye’nin en iyi mankenleri çıktı podyuma. İngiliz Limanı’nda Nilüfer konseri organize ettik mesela! Denizin üzerine sahne kurma düşüncesi gerçekten çılgınlıktı. Tekneler yarım çember olmuş durumda konser izledi o sene. O güne dek hiç yapılmayan bir şeydi. Dedim ya, Bodrum Cup pek çok anlamda ‘ilk’lerin organizasyonu oldu.

*Gelelim Sevgi Çemberi’ne… Bize o muhteşem fotoğrafın hikayesini anlatır mısınız?

Bodrum Cup; guletlerin, Bodrum’un, Türkiye’nin tanıtımını yapmaya başlamıştı fakat biz ‘daha fazla tanıtım’ hedefledik. Tüm dünyaya ulaşabilecek bir tanıtım yapmamız gerekiyordu. Öyle bir fotoğraf verelim ki, denizcilik ve yat üzerine yayın yapan medya kurumlarının tümü kullansın! Uzun uzun düşündük bu konuda. İmza atmalıydık. Bodrum Kalesi, o karede mutlaka olsun dedik. Teknelerle Kale’nin etrafında poz verelim… Derken ‘Sevgi Çemberi’ çıktı ortaya. İlk yaptığımız sevgi çemberi için çok büyük mesai harcadık. Hazırlığımız bir ay sürdü. Drone falan yok tabii o zamanlar, yıl 2004 … Dalış yapıldı, tonozlar döşendi. Özel halatlar imal edildi. Tabii bir de yukarıdan fotoğraf lazım! Onu da Sahil Güvenlik uçağı ile çözdük. Fotoğrafçımız Kadir Kırık’ı almayı kabul ettiler uçağa. Bu bizim için olağanüstü bir kazanç oldu. Sevgi Çemberi fotoğraflarımız, dünyada ne kadar yat magazin varsa hepsinde hala kullanılıyor. Turizm Bakanlığı da yıllarca bu fotoğrafı değerlendirdi. Bodrum Cup çok büyük bir aşama kaydetmişti.

*Bu arada, yola çıkarken koyduğunuz hedeflerden biri de okul gemisiydi. Bugün Bodrum Limanı’na demirli olan STS Bodrum’un hikayesini de kısaca dinlemek isteriz sizden.

Bodrum Cup dahilinde yaptığım en güzel hareketlerden birisi bana göre Okul Gemisi’ydi. Bu benim üçüncü projemdi. Bölgenin çocuklarına denizcilik meslek eğitimi verecek bir okul muhakkak gerekliydi fakat bu sayede ancak sektöre yeni başlayanları kurtarabilirdik. Bunca zamandır yatlarda çalışanlar, yelken konusunda nasıl eğitilecekti? Hepsinin gemi adamı ehliyeti vardı üstelik. Bunun çözümü, sektörde çalışanlara özellikle kış aylarında denizde pratik yapabilecekleri ‘deniz üzerinde bir laboratuvar’ yapmaktı. Bir okul gemimiz olsa, çok yol alabilirdik. Fikri ortaya atan ben olsam da birçok kişi bu projeye emek verdi. Şunu özellikle vurgulamak isterim ki: Bodrum Cup olmasaydı bugün STS Bodrum diye bir şey de olmazdı. Gemi, Yücel Köyağasıoğlu tarafından çizildi, planlandı ve inşa edildi. 5 Ocak 2001’de denize indi. İşe başlarken ‘erişilemez’ bir hayal olarak görülen bu proje, sıfır bütçe ile gönüllülerin bir araya gelerek özveri ile ortaya çıkardığı müthiş bir eser. Ve biz yaşadığımız tüm zorluklara rağmen Cumhuriyet tarihimizin ilk yelkenli okul gemisini ortaya çıkarmanın gururunu ve mutluluğunu ölünceye dek yaşayacağız.

*Bu arada yeni komodorunuz David Dein ile yollarınız nasıl kesişti?

David Dein benim Mavi Yolculuk müşterilerimden biriydi. Gün geldi, tekne almak istedi. Onu tekne sahibi yaptık. Dünya çapında önemli bir spor otoritesidir kendisi. Arsenal Kulübü’nün onursal başkanıdır halen. Kendisini The Bodrum Cup’a davet ettik, o da seve seve katılacağını söyledi. Geldi ve çok sevdi. Güzel bir ekip kurdu. Sonraki yarışlarda, dünya şampiyonları getirmeye başladı ekibinde. Bu bizim yarışlarımıza da olumlu yönde yansıdı. Bodrum’un genç değerlerini bir araya toplayıp “Hadi bakalım kuralları güncelleyeceğiz” dediğimiz bir dönemdir bu. Erdem Ağan, Deniz Mutlu, İbrahim Bilen, Hüseyin Sadi Öğün gibi gençlerden oluşan müthiş bir ekip vardı. David Dein’i de aramıza aldık. Kuralları uluslararası standartlara getirdik. El yapımı teknelerle yarıştığımız için, tamamen özgün kurallarımız olmak zorundaydı. Kendi ‘know-how’umuzla geliştirebilirdik ancak. Bunu da alnımızın akıyla başardık. Daha sonra David Dein bizim Atilla Türkmen’den sonraki komodorumuz oldu. Gerçekten Bodrum Cup’a çok değer katan isimler var aramızda. David Dein’in de katkısıyla İstanbul Challenge yaptık. İnanılmaz başarılı bir organizasyondu. Türkiye için de çok güzel bir hareket oldu.

*The Bodrum Cup’ta gelebileceğiniz en üst noktaya geldiğinizi düşünüyor musunuz? Bundan sonrası var mı?

Biz İstanbul ile Bodrum Cup’ın challenge bölümlerini başlatmış olduk. Şimdi amacımız, belirli sayıda tekneyle, farklı lokasyonlara gitmek. Pandemi dolayısıyla bazı hayallerimizi ötelemek zorunda kaldık. Fakat önümüzdeki dönemde bunu gerçekleştirebileceğimizi düşünüyoruz. Hakikaten sonuca gelip baktığımızda, Bodrum’a gönül veren bütün insanların el birliğiyle yapmış olduğu bu organizasyon gerçekten gurur verici bir noktaya geldi. Çıtası her sene yükselerek giden bir organizasyon oldu. Umarım daha da güzel işlere imza atılır, ufuk açmaya ve ilham vermeye devam eder.

*USTALIK MÜHRÜ, NESİLDEN NESİLE TAŞINACAK

The Bodrum Cup’ın organizasyon komitesi, tümüyle gönüllülerden oluşuyor. Tıpkı tiyatronun ustalık nişanı olarak nitelendirilen “Kavuk” gibi, bu organizasyonun da bir mührü var ve o mühür nesilden nesile aktarılıp gidecek gibi görünüyor.

Erman Aras, 1989 yılında yelken yarışları olarak başlattığı ve kısa zamanda müziğiyle, sanatıyla, gastronomisiyle, sosyal sorumluluğuyla devleşen ve bir “Deniz Festivali”ne dönüşen The Bodrum Cup organizasyonunu, 2014 yılındaki 26’ncı The Bodrum Cup’ta Süleyman Uysal başkanlığındaki genç bir ekibe devretti. “Çıta giderek yükselmeye başladı, işin içine müzik organizasyonları da girince kadroyu büyütmem gerektiğini anladım.” diyen Aras,  sistemi aynı sorumluluk duygusuyla taşıyabilecek gençleri, yine kurucusu olduğu Era Bodrum Yelken Kulübü’nde bulduğunu keyifle ve gururla anlatıyor: “Süleyman Uysal kendine çok güzel bir ekip kurdu. Ben de gece gündüz ve hatta eskisinden daha çok çalışıyorum ama ortaya çok güzel bir şey çıkıyor. Gençlerle beraber çalışınca, siz de gençleşiyorsunuz. Bu adımla, Bodrum Cup’ı gerçek anlamda çağa uydurmuş olduğumuzu düşünüyorum. İleriye dönük pek çok proje konuşuyoruz. Bodrum Cup’ın kurumsallaşmayı başardığını ve bizden sonra da yürüyebileceğini gördüm. Bu noktada ben çok mutluyum.”